Bilinç ve Farkındalık
Bilinç ve Farkındalık

"Uzun zamandır hiç bu kadar kötü hissetmemiştim kendimi. Göz kapaklarımın hareketi bile yorucu gelmeye başladı artık. İçimde birşey var, evet çok garip birşey. Sanki her an göğsümü paramparça edecek, beynimi kemirecek ve beni kusturucak birşey. Kolumu kaldıracak halim yok, sanki her saniye bir ızdırap, tükeniyorum… Nefes almakta güçleşti artık, çok yorucu göğüs kafesimin iniş çıkışlarını takip etmek. Neden durmuyor hiç zihnim? Yeter, düşünmek istemiyorum artık. Birbirini peşisıra kovalayan düşünceler yüzünden hep bu baş ağrılarım, uykuda bile benimleler. Gözlerim yine kapanıyor, tutamıyorum artık. Kim bilir kaç saat oldu uyumayalı, çok yoruldum. Uyku, evet en güzel şey uyku belki de. Uyumalıyım ve bu şey geçene kadar uyanmamalıyım.”

Zihnimiz dur durak bilmeden mekanik bir dişli çark gibi çalışır. Zamanımızın çoğunu ya geçmişte yaşadığımız acılardan, üzüntülerden, pişmanlıklardan ya da geleceğe dair endişelerden, korkulardan, planlardan bahsederek veya düşünerek geçiririz. Oysa ki çok azımız kendimizi “an” da olanlara odaklayabilir ve kendimizi kocaman bir duygu-düşünce çöplüğünden kurtarabiliriz. Peki kendimizi bu mekanik yapının dışına atabilmek, bir an durup derin bir nefes alarak ve tüm dikkatimizi anbean gerçekleşen “an”lara yönelterek yola devam edebilmek mümkün müdür? Bu sorunun cevabını vermeden önce belki de öncelikle bilinç ve farkındalık kavramlarının açıklamasını yapmak konuyu anlaşılır kılmak adına yardımcı olacaktır. Bilinç dediğimiz olgu bahsettiğimiz çarkın en dışında kalan dişli bölümdür. Her gelen yeni bilgi, uyaran ve hissedilen her duygu ilk olarak bilincin sert dişlilerinde karşılanır, öğütülür, analiz edilir ve sınıflandırılır. Kısaca bilinci bir tür uyanıklık hali, olup bitene tanık olabilme, algılama ve duyumsama yetisi olarak tanımlayabiliriz (Aytaç, 2014). Farkındalık dediğimiz olgu ise bilinçle çokça karıştırılmaktadır ancak farkındalık ‘’bilinci şu anın gerçekliğine karşı ayakta tutmak’’ anlamına gelmektedir (Hank, 1970, sf 11; alıntılayan Sarı, 2016, s.13). Diğer bir deyişle farkındalık halimiz bizim bilincimizi berrak bir uyanıklıkta tutma halidir. Kapsam olarak bakıldığında farkındalık bilincin bir önkoşulu veya bir alt kümesi olarak da değerlendirilebilir. Şimdi sorumuzu bu tanımlar çerçevesinde tekrar yazacak olursak; bilincimizi farkında olma haline yönlendirerek, zihnimizin bize karşı bir zorbalığı olan geçmiş ve geleceği düşünme halini bırakıp bulunduğumuz “an”da kalabilmek mümkün müdür? Kabat-Zinn (2003) bunun münkün olabileceğini ve hatta bu farkındalık halinin yargıda bulunmamayı da içererek iyileştirici bir hal alabileceğini söylemektedir (ss. 144-156). Peki başta tırnak içinde yazdığım şey neydi? O şey tam olarak bilinç ve farkındalığı birbirinden ayırmaya yarayan bir örnekti aslında. Depresyona bağlı olumsuz semptomlar yaşayan bir kişi kendi ile ilgili tüm acıları, duyumları algılıyor ve tarif ediyor ancak kendini çarka öylesine kaptırmış ki düşünsel bir döngünün içerisinde kaybolmuş. Burada bilinç kişinin algıladığı ve yaşadığı şeylerin tümüdür. Oysa bunu farkındalıkla açıklayacak olsak kişinin yaşadığı tüm bu duygu ve semptomların farkında olduğunu ve hatta derinlemesine tecrübe ettiğini, bunların gelip geçici birer an olduğunu yargısızca kabul ettiğini söyleyebilirdik. Ve işte o zaman kendini bu çarktan kurtarıp anın iyileştirici gücünden yararlanabilirdi. Herkese bol farkındalıklı günler diliyorum.

Referanslar

Aytaç, Y. (2014). Bilincin sosyolojik analizi. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 2(4).Retrieved from http://dergipark.gov.tr/esosder/issue/6118/82089

Germer, C. K., Siegel, R. D., & Fulton, P. R. (2005). Mindfulness and psychotherapy. New York: Guilford Press.

Kabat-Zinn, J. (2003) Mindfulness-Based Interventions in Context: Past, Present, and Future.

Clinical Psychology: Science and Practice, 10, 144-156. http://dx.doi.org/10.1093/clipsy.bpg016

Sarı, E. (2016). Kendini Tanı: Farkındalık bilincini eğiterek, geçmiş zamanda sıkışıp kalmak. Antalya: Nokta Ebook